Öncelikle vermiş olduğum uzuuun aradan dolayı derin bir utanç içerisinde olduğumu bilmenizi isterim 🙁
Malum tatildi düğünlerdi derken çok yoğun bir süreç geçti gitti.
Bu arada tabii ki de çekimlere devam ettik ve 10 günlük Avrupa tatili yaptım geldim. İlk postumda da sizinle tatil notlarımı paylaşmak istedim. Eğer Cote D’azur turu yapmayı planlıyorsanız bunu muhakkak okuyun derim.
Herkesin öve öve bitiremediği meşhur Cote D’azur turu için neredeyse bir seneden beri hazırlanıyorduk. Eğer bu turu yapmayı düşünüyorsanız muhakkak Ağustos sonuna doğru yapın ve şimdiden uçak biletlerinizi alın.
Öncelikle bu turu araba kiralayarak yapmanız hayat kurtarır. Biz kiralamıştık ancak son gün bizden kira parasının 5-6 katı depozito istedikleri için kalakaldık. Dikkatli olun ve ayarlamadan gitmeyin!
Biz Marsilya’ya giderek yolculuğumuza start verdik. İndiğimiz gibi ilk durağımız olan Aix An Provence‘e geçtik.
Peki buraya neden gittik?
Çünkü dünyaca ünlü Lavanta Bahçeleri nin büyüsüne biz de kapılmak istedik.
Ancak ne mi oldu?
Gittiğimiz zamanın lavantaların kesilme dönemi olduğunu öğrendik 🙁
Hoş olmayan bir nazarla başladı tatilimiz. Neyse diyip oranın tadını çıkartmaya çalıştık. Çok güzel meydanları ve binaları olsa da lavanta bahçelerini göremeyecekseniz pekte gitmeye gerek olmadığını düşünüyorum. Ama bahçelerden mütevellit her dükkanda lavantadan yapılmış çeşit çeşit şeyler görebilirsiniz. Dolayısıyla tüm şehir lavanta kokuyor. Özellikle lavanta kokulu sabunları çok meşhur. Gelmişken bunlardan alabilirsiniz. Muhteşem pizzalarına doyamadığımız Pizza Lumberjack’e de mutlaka gidin. Aralarda görmüş olduğum bir kaç butik çok hoşuma gitti. Siz de ara sokaklara girip keşif yapabilirsiniz.
Ps. Lavanta bahçeleri de merkeze 1-1,5 saat uzaklıkta ve en iyi ulaşım yolu araç kiralamakmış.
Aix An Provence..



**

**
Aix An Provence’de 1 gece kaldıktan sonra büyük umutlarla Cannes‘a geçtik. Neresinden tutsam elimde kaldı. Şehir olarak güzel sayılır. Sahil boyunca lüks markaların olduğu mağazalar ve güzel restaurantlar var. Aynı zamanda sahilde sayısız plaj bulunuyor. Hiç bir özelliği olmayan bu sessiz sakin plajların fiyatları 28-50 euro arası değişiyor. Deniz de dalgalı ve bulanıktı, ki zaten hep bu şekildeymiş. Biz burası için 2 gecelik konaklama planı yapmıştık. Ne kadar gereksiz olduğunu gidince anladık. Yaptığımız tek aktivite kırmızı halıda poz vermek oldu. Bunun dışında gidip görebileceğiniz yer Palm Beach olabilir. Bu diğer plajlara yürüyerek 1 saat uzaklıkta!!
Evet neden yürüdük değil mi ??!** Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum 🙂
Siz sahilden geçen otobüslere binerek veya kendi aracınızla 15 dkda varabilirsiniz. Ayrıca en iyi gece eğlencesinin de burada olduğunu söylüyorlar.
Ama ara sokaklarda ki güzel butikler en cezbedici şeydi diye düşünüyorum. Fiyatlar ortalamanın bir tık üstünde ama imkansız değil. Bir de gittiğimiz bir restaurant vardı ki her daim full olan oranın pizzası gerçekten çok güzeldi. İsmi New York New York. Buraya muhakkak uğrayın derim. Yemek sonrası, gece eğlencesi öncesi ara içeceklerinizi de bizim evimizin bulunduğu sokaktaki (Rue Freres Pradignac) barlarda veya 72 Croisette de yudumlayabilirsiniz.
Sonuç olarak 2 gece Cannes için çok gereksiz. Eğer illa kalacağız derseniz de 1 gece kalın ve sabahın erken saatlerinde koşarak uzaklaşın…
Cannes’dan bir kaç kare…

**

**


**
Ve sonunda tatilin bir nebze anlam bulduğu yer; Nice…
Ama yaptığımız en büyük stratejik hatayı da burada yaptığımızı farkettik. Eğer Nice’e gidecekseniz ve akşam eğlencelerinden de faydalanmak istiyorsanız kesinlikle Perşembe-Pazar günleri arası gidin.
Biz Pazartesi-Perşembe arası 4 gece buradaydık. 3 gece yemek yedik, içkilerimizi içtik ve tıpış tıpış eve gittik. 2 tane gece klubüne gitmeye çalıştık. High Club ve sahilde ismi nalazım Şanzelize cafe tarzı bir yer… High Club kapalıydı. Diğer klubün de önünden bile geçmeyin. Hatta gece 1’den sonra özellikle kızkızaysanız sahilde yürüyeyim falan da demeyin. Yediğiniz laflar anlamadığınız bir dil bile olsa içinize oturuyor. Zira niyeti ses tonundan anlamak mümkün.
Bunların dışında gerçekten gidilmesi gereken yerlerden biri. İlk gün oranın meşhur tepesi Colline Du Chateau‘ya gittik. Muhteşem bir manzarası ve doğası var. Oraya asansörle çıkmanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Sıranın uzunluğuna aldanmayın. Hızlıya yakın bir süratle ilerlediği söylenebilir. Ancak asansör 20:00’de kapandığı için yürüyerek inmek durumunda kalabilirsiniz. Korkmayın, inin.
Burada da Cannes gibi sahil boyu plajlar mevcut. Biz internette ki araştırmalarımız sonucu Hi Beach’e gitmeye karar verdik. Biraz merkeze yürüme mesafesinde olsa da servisten ve plajdan çok memnun kaldık. Giriş ücretleri burada da hemen hemen 15-45 euro arası değişiyor. Şemsiye istiyorsanız cıssssss extra ücret ellerinizden öper. Ama 3 euro gibi cüzi bir miktardı. Denizi de Cannes’a kıyasla kesinlikle daha güzeldi. Asla atlamamam gereken bir şey daha var ki MOJİTOOOO. Burası mojitosuyla nam salmış. Denemeden geçmeyin..
Sizi biraz bu bahsettiğim yerlerin görsellerine boğmak istiyorum,

**

**

**

Bir günümüzün tamamını Eze Köyü ve Monaco’ya harcadık. Nice’e oldukça yakın olan bu yerleri görmeden giderseniz çok şey kaybedersiniz.
İlk durağımız Eze Village oldu. Buraya sakın trenle gitmeyin. Son duraktan sonra patika yol çıkıyorsunuz. Gerek yok! Otobüsle tak önünde inebilirsiniz. Daha Eze tepesine adım atar atmaz suratınızda saçma bir gülümse ve içinizde gereksiz bir mutluluk beliriyor. Şirinlikte tarih yazmış bu köy için fotoğraf çekimleri dahil 2 saat ayırmanız yeterli. Bir harita edinin ve her yeri ıncık cıncık gezin derim. Tepesinde kaktüs bahçesi vardı ama çok gerekli görmediğimiz için biz girmedik.
İşte cici Eze,



Monaco, Monaco… Bentley kokan Monte Carlo…
Eze’den sonra ki durağımız burası oldu. Yol ortalama 45 dk falan sürüyor ama anlamıyorsunuz bile. Oraya gider gitmez aldık elimize haritayı ver elini turistik yerler. Önce sarayın!! (biz kendisine kaymakamlık demeyi uygun gördük) ve müzelerin olduğu tepeye çıktık ve muhteşem Monte Carlo manzarasında milyonlarca fotoğraf çektik. Burası oldukça kalabalık. Her yerden gelen çeşit çeşit insan görmeniz mümkün. Burada yakalamış olduğum bazı güzellikleri paylaşmak istiyorum.

**

**

**

Burada ki yerleri gezdikten sonra asıl durağımız olan meşhur Monte Carlo Casino‘ya gittik. İçimdeki minik kumarbazı saldım ve 15 dk içerisinde servetime servet kattım. Kasada ki adam bile başarıma hayran kalmış şok içerisinde kazandığım 8,75 euroyu küçük küçük demir paralar halinde bana veriyordu 🙂 Tamam büyük bir başarı öyküsü olmayabilir ama güzel bir anı olarak kalacağı kesin. Vel hasıl çokta bir waoooww olmadığımız casinodan çıktık. Araba hayranı olarak gördüğüm arabalar beni daha çok etkiledi. Fotoğraflarda bunu da paylaşmak istedim.
Bu güzel geziden sonra yurdumuza, Nice’e döndük. Genelde herşey Old Town olarak bilinen mevkiide. Hediyelik eşyacılar, restaurantlar, publar.. Bir de tabii ki meşhur Massena Meydanı… Burası gerçekten çok hoş bir meydan. Aynı zamanda bizim çok eğlenerek izlediğimiz Water Fountain diye bir alanı var. Aşağıda fotoğrafını görebilirsiniz. Belirli aralıklarla su fışkırtıyor ve çocuklar çılgınlar gibi eğleniyor. Olay bu 🙂

**

Biz 2 akşam yemeğini Old Town’da restaurantların peş peşe olduğu yerde yedik. Meşhur Niçoise salatasından da muhakkak yemeniz gerekiyor. Yummy yummy… Bir akşam da oranın yerlilerinin tavsiyesi üzerine Hotel Aston’un rooftopunda yemek yemeye gittik. Ancak kapıda ki beyefendinin deyimiyle içerisi full+full oluğu için giremedik. Burayı rezervasyon yaptırıp deneyebilirsiniz. Yemekten sonra birşeyler içmek isterseniz de çok fazla seçenek var ancak biz sanıyorum her akşam El Merkado‘ya gittik. Burası gençlerin olduğu sürekli full olup yer bulmakta zorlandığınız bir yer. Ama biz en çok burada keyif aldık diyebilirim.
Ve güzel Apotheka.. Buraya bir akşam gitmiştik ve bomboştu. Meğer Perşembe gününe kadar gece hayatı ölüymüş. Perşembe günü hem sokaklar daha hareketli olmaya başlamış hem de o bildiğimiz mazlum, zavallı Aportheka’dan eser kalmamıştı. Perşembe gecesi ağzına kadar insan doluydu ve insanların kalitesi ohh be dedirtti. Çalan dj de duyduğum en iyi remixleri yapan djlerden biriydi. Ertesi gün erken saatte trenimiz olduğu için 1 saat durup gözyaşları içerisinde orayı terketmek zorunda kaldık.
Ciao Milan..
Biz bu taraflara hazır inmişken Milanoya da bir uğrayalım istedik. Niceten buraya 4-5 saatte tren ile gitmeniz mümkün. Biz akşama kadar dinlendikten sonra Milano da yaşayan arkadaşımın tavsiyesi üzerine Naviglio’de bulunan Mag Cafe ye gittik. Muhteşem bir yer!!! Çok güzel kokteylleri var ve kımıl kımıl genç kaynıyor. Fiyatları da gayet uygundu. Naviglio boyunca bir sürü restaurant, pub ve bar var. Hayat burada diyebilirim. Bir akşam da Naviglionun sonuna geldiğinizde Corsa di Porta Ticinese sokağına girin ve yürüyerek Colonne Di San Lorenzo nun bulunduğu yere gidin. Çok yakın sayılmaz ama inanın sokağın hareketliliğinden ve etrafa bakmaktan nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Yere oturup etrafında bir sürü genç, sohbet ederek çok keyifli vakit geçirebilirsiniz. Orada bize eşlik eden ve çok güzel zaman geçirmemizi sağlayan arkadaşım Utkan’a da buradan tekrar tekrar kocaman teşekkürler…
Kalan bir günümüzü de tabii ki meşhur Duomo Meydanı ve çevresinde harcadık. Burada bulunan devasa Duomo Katedrali’ni de görmüş olduk. Gerçekten şaşırtıcı büyüklükte bir yapı. Yalnız biz içine girmeyi tercih etmedik. Onun yerine kalan zamanımızı alışveriş yaparak değerlendirmek istedik. Modanın başkenti olarak bilinen Milano’da tabii ki de sayısız mağaza ve butik bulmak mümkün. Duomo’da ilk önce sizi çoğu kişinin bildiği benim de severek alışveriş yaptığım markalar selamlıyor. Zara, H&M, Bershka vs.. Onun dışında cam çatısıyla ünlü, içerisinde daha lüks markaların bulunduğu meşhur Galleria Vittorio Emanuele alışveriş merkezini de gezebilirsiniz. Katedralden aşağı doğru ilerledikçe daha özel butikleri ve ispanyol markaların olduğu sokakları görebilirsiniz.



**

İşte koca bir tatil böylece bitmiş oldu.
SONUÇ OLARAK,
Cote D’azur turu yapmayı düşünüyorsanız öncelikle muhakkak araba kiralayın.
Arabayla önce St.Tropez’e uğrayın. Kalınır mı ondan emin değilim. (Bizim arabamız olmadığı için gidemedik). Ardından geçerken Cannes’a uğrayın. Bence kalmanıza gerek yok ama max. bir gece kalınabilir. Ardından Perşembe gününden sonrasına denk gelecek şekilde ayarlayıp Nice’e geçin ve burada minimum 4 gece konaklayın. O sürede 1 gününüzü Eze Village ve Monaco’ya ayırdınız mı tamamdır.
Eğer sormak istediğiniz başka şeyler olursa seve seve yardımcı olurum.
Ayrıca size faydası olacağına inandığım blog yazılarının linklerini de paylaşmak istiyorum.
1) Okumaktan en çok keyif aldığım gezi blog sayfası 🙂
Bir sonra ki moda postumda görüşmek üzere 🙂
xxx..
Ya ne tatlı yorum o, teşekkür ederiz, öptük kocaman! 🙂 <3